Çetin Doğan’dan fotoğraflı 28 Şubat mektubu

28 Şubat davası kapsamında tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan (84), 28 Şubat’ın 27’nci yılında Buca Cezaevi’nden mektup gönderdi.

28 Şubat davasında hüküm giyen bütün sanıkların Anayasa’da belirtilen hastalıklarına ilişkin benzer Adli Tıp Raporu olduğunu hatırlatan Doğan, “Yapılan ayrımcılık için somut bir neden olmamakla beraber ayrımcılığa tabi tutulan kişilerin şahsında vehimden kaynaklanan kinin varlığı söz konusu hukuksuzluğun temelini oluşturduğunu sanıyorum” dedi.

Doğan, “Ülkemizin içinde bulunduğu bu süreçte bana ‘ne yapmalı’ diye soracak olursanız… Önerim, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden güç ve ilham almak, yurdumun her yaştan güzel insanlarının kin ve nefreti bir tarafa bırakarak kuvvacı ruhla aydınlık bir Türkiye için dayanışmasıdır. Binlerce yıllık kadim medeniyetlerin aynı potada kaynaştığı Anadolu topraklarının beşeri zenginliğinin her türlü engeli aşacak güç ve yetenekte olduğuna yürekten inanıyorum. Size ve yurdumun güzel insanlarına selam ve sevgi ve esenlik dileklerimle” ifadelerini kullandı.

ÇETİN DOĞAN’IN MEKTUBUNDA ‘KUVVACI RUH’ VURGUSU

Çetin Doğan’ın mektubu şöyle:

“Değerli kardeşim,

Önce en içten selam, sevgi ve saygılarımla merhaba. Günümüzde demokrasiden savrularak çağdaş bu dünyada yeri olmayan totaliter rejim ile yönetilen bu ülkede gerçek gazeteci olabilmenin çok zor olduğunu biliyorum. Sizi ülkemizde bunu başarabilen sayılı yazarlardan biri olarak görüyorum. Bu zorluğa ilave olarak haksızlığa, hukuksuzluğa uğramış ya da uğradığını sanan çaresiz insanların mektup bombardımanı altında olduğunuzu düşünüyorum. Benim amacım böyle bir mektup kaleme almak değil. Gelecekte ülkemizde birbiri ardına yaşanmış felaketler, yitirilen canlar, ülkemizin güzel insanlarının yaşadığı yokluk, yoksulluk, haksızlıklar karşısında benim bu düzenden payımı düşenden hiç söz etmek istemem. Biz dişimizi sıkmaya devam ediyoruz. Bu diş sıkma meselesini refleks haline getirdiğimden dişlerimi de bir güzel öğütmüşüm. Son olarak doktorlar tedavisi olanaksız hale gelmiş dört azı dişimi çekmek zorunda kaldı. Silivri misafirhanesinde (!) iken de iki azı dişimi kaybetmiştim. Buca’da da beş dişimi kurtarmak için dolgu yaptılar. Bu arada Osman Kavala’nın dört duvar arasında geçirdiği sürenin yedi yılı doldurduğunu üzülerek öğrendim. Benim kendim için gün saymam hiç olmadı. Ama ben de toplamda ne kadar süredir cezaevlerinin misafiri olduğumu hesaplama isteğinin gereğini yaptım. Hemen hemen Sayın Kavala ile bu konuda yarışıyoruz sayılır. Kısaca uzatmadan anlatayım…

Yetmiş yaşına bastığımda (2010) “Numaracı Cumhuriyetçilerin” desteği ile başarı kazanan kumpas ile (o dönemdeki adı F. Gülen Cemaati) kendimi parmaklıklar arkasında buldum. (Şubat 2010) Bugün 84 yaşındayım. Aradan geçen 14 yılın tamı tamına bugün itibarıyla yarısını cezaevinde, dört duvar arasında geçirmiş oldum. Hiç bitmeyen kinle, beni ve Sayın Kavala’yı başlangıçları farklı zaman dilimlerinde ancak benzer bahane ile hapishanede tutuyorlar. Sanırım Kavala ile çağdaş dünyanın aynı değer ölçülerine sahip isek de onun Atatürkçülüğü neoliberal kıvamda, benimse sıkı bir ‘Kemalist Askeri’ olarak kamucu tarafım ağır basar. Şahıslarımıza beslenen kinin aslında somut bir nedeni olmasa da bu ‘vehimden’ kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum.

Söylendiği gibi at izinin it izine karıştığı ülkemizde kuruntuların gerçek olarak algılanması olağan hale gelir. Bu konuya açıklık kazandırmak için bana yöneltilen bir soruyu ve verdiğim yanıtı özetle açıklamam uygun olacaktır.

Bana sorulan soru: Sayın Cumhurbaşkanı, 28 Şubat davasında aynı suçtan yargılanarak cezalandırılan sanıklardan sekizinin cezasını Anayasa’nın 104. Maddesi kapsamında kaldırırken, benimle beraber beş kişi niçin kapsam dışında bırakıldı? Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’daki değişikliklerin tarihçesini, eski ve yeni halini gerekçeli olarak açıklaması internet sitesinde yer almaktadır. İnternet sitesinde 104. Maddenin ilk hali olarak; ‘sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ve kaldırmak’ olarak yazılıdır. Son şekli aynen şu şekilde yer almaktadır:

‘Madde 104. /Değişik 21/1/2017-6771/8 Md.) Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.’

Görüldüğü gibi 8’inci maddede eski haldeki ‘belirli’ kelimesi çıkartılmakla, Cumhurbaşkanının takdir yetkisi kaldırılmıştır. Özel ve genel af TBMM yetkisindedir. 104’üncü maddede Cumhurbaşkanına daha birçok görev vermiş ve bu görevlerin ifası için yetkilendirmiştir. 28 Şubat davasında hüküm giyen bütün sanıkların Anayasa’da belirtilen hastalıklarına ilişkin benzer Adli Tıp Raporu mevcuttur. Yapılan ayrımcılık için somut bir neden olmamakla beraber ayrımcılığa tabi tutulan kişilerin şahsında vehimden kaynaklanan kinin varlığı söz konusu hukuksuzluğun temelini oluşturduğunu sanıyorum.

Mahkeme salonunda savunmamı dikkatle ama özünü anlamadan dinleyen bir müşteki avukatının yanıma gelerek bana her şeyi çözdüğünü, sonuç olarak benim şahsımda Batı Çalışma Grubu’nun başkanı olarak 28 Şubat sonrası atılan adımların odak noktası oluşturduğunu iddia etmiştir. Hatta daha ileri giderek MGK’nın 18 maddelik bildirisinin Batı Çalışma Grubu tarafından kaleme alındığını iddiasında bulunmuştur. Bu gibilere söz anlatabilmenin olanaksız olduğunu bildiğimden sadece acı acı gülmüştüm.

Ülkemizin içinde bulunduğu bu süreçte bana ‘ne yapmalı’ diye soracak olursanız… Önerim, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden güç ve ilham almak, yurdumun her yaştan güzel insanlarının kin ve nefreti bir tarafa bırakarak kuvvacı ruhla aydınlık bir Türkiye için dayanışmasıdır. Binlerce yıllık kadim medeniyetlerin aynı potada kaynaştığı Anadolu topraklarının beşeri zenginliğinin her türlü engeli aşacak güç ve yetenekte olduğuna yürekten inanıyorum. Size ve yurdumun güzel insanlarına selam ve sevgi ve esenlik dileklerimle.”

(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir