İliç’teki maden faciası sonrası 9 işçi toprak altında ulaşılmayı beklerken maden şirketleri ile ilgili ihmaller açığa çıkmaya devam ediyor. İliç’e kadar yaşanan en büyük siyanür felaketi Romanya’da meydana gelmişti. 2000 yılında Romanya’nın Baia Mare kentindeki bir madende meydana gelen siyanür sızıntısı, Avrupa’da Çernobil’den sonraki en büyük çevre felaketi olarak kabul edilirken bugün uzmanlar, “İliç faciası coğrafyamızda çok ciddi bir çevre felaketidir. Poşetin doğada çözülmesi bin yılı bulabilirken siyanürün ne zaman kalkacağına dair bir şey söylemek mümkün bile değil” diyor.
Zehirlenmiş toprağın doğaya, insana ve hayvanlara etkisi üzerine Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ve Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Utku Perktaş ile konuştuk.
FIRAT NEHRİ’NDE İKİ ÖNEMLİ BALIK TÜRÜ
‘Shoal’ adlı doğa koruma örgütünün dünyada nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirttiği 10 balık türünden ikisi Dicle Fırat Havzası’nda yer alıyor. Bunlardan biri olan ve 2021 yılında Fırat’ı besleyen Sarım Çayı’nda tekrar kaydedilen Batman Bantlı Çöpçü Balığı, Fırat havzası için önemli bir miras.
Prof. Dr. Utku Perktaş maden yapılan alanın biyoçeşitliliğini şu şekilde özetliyor: “Anadolu toprakları endemik bitki örtüsü, endemik bitki türleri, suda ve karada yaşayan omurgalıları ve diğer canlı türleriyle çok önemli bir coğrafya. Bu tür maden sahalarının açılması ya da insan eliyle yapılan her türlü degredasyon bulunduğumuz coğrafyada çok pervasız gerçekleşiyor. Fırat ve Dicle, Mezopotamya’yı besleyen iki ana damar. Buradaki çeşitlilik dünyanın başka bir yerinden çok daha fazla olabilir. Buna en iyi örnek Fırat ve Dicle’yi besleyen çay ya da daha küçük nehirler ya da akarsularında bulunan canlılar. İliç felaketinden önce, 47 yıllık bir aradan sonra 2021’de Batman Çayı’nın üst kollarında Sarım Çayı’nda keşfedilen ‘Batman bantlı çöpçü balığı.’ Bu türün tamamıyla yok olduğu düşünülüyordu. Ama o küçücük balık bölgeye kurulan barajlar, su akışını engelleyen bir takım bariyerler ya da insan faaliyetleri sonucunda çok daracık bir alanda hayatta kalmayı başarmış. Fakat balık deyip geçmemek lazım. Bu küçücük balık milyonlarca yıllık evrimsel sürecin bir ürünü olarak bize gelmiş durumda bugün elimizdeki miras. Fırat ve Dicle’de belki onlarca tür var. Bizim gözle görebildiğimiz omurgalılar ve bitkilerin yanı sıra bir de suyun içinde yaşayan mikroorganizmalar var.”
‘İLİÇ İNSANIN DOĞAYI NASIL PARÇALADIĞININ ÖRNEĞİDİR’
Fırat Nehri’ne yakın bir alanda siyanürlü bir faaliyet yapılmasının büyük bir hata olduğunu ve siyanürün çok küçük miktarı ile bile insanı hayatta kalamayacağını belirten Perktaş şöyle devam ediyor: “Toprak kayması ya da farklı bir kazayla bütün siyanürlü toprağın suya taşınması bölgedeki canlılığın geri dönüşümsüz olarak, bizim düşündüğümüzün çok ötesinde bir yok oluşa gitmesine sebep oluyor. Bu tamamıyla içinde bulunduğumuz çağda insanın doğaya etkisini en iyi gösteren örneklerden bir tanesi. İliç çok ciddi bir çevresel felaket. Buradaki atık maddelerin kendi doğal süreçlerle temizlenmesi, belki binlerce yıl sürecek.”
‘HAT BOYUNCA BULUNAN TÜM CANLILAR, ÜLKELER SİYANÜRDEN ETKİLENECEK’
“Bölgeyi yakın gelecekte ya da orta vadede neler bekliyor? Kestirmek zor ama iyi şeyler beklemediğini söylemek mümkün” diyen Perktaş felaketin besin zincirine bağlı olarak ilerleyeceğini sözlerine ekliyor. Pektaş, konuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Ne yazık ki yakın zamanda nehir kendini temizleyecek diye bir şey söz konusu değil. Çünkü doğaya bıraktığımız şey siyanür. Ve bunun parçalanması, kendini yok etmesi çok çok uzun bir zaman alacak ve zaman içerisinde yavaş yavaş belki bu bölgede ciddi ölümler göreceğiz. Sadece sudaki ölümler de değil. Sadece suyla beslenen bitkiler için de diğer canlılar için de kuşlar için de çevredeki böcek popülasyonu için de tehdit oluştu. Sudaki mikroorganizmalar üzerinden beslenen sucul canlılar var. O mikroorganizmalardan daha büyük canlılarla beslenen başka canlılar var derken, balıklar, balıkların üzerinde de balıklarla beslenen örneğin yalıçapkınları var. O bölgede Alaca Yalıçapkını var. Çok sıra dışı bir kuş türü ve tamamıyla balığa bağımlı. Yalıçapkını var yaygın şekilde. Kuşla beslenen bir başka canlı yüksek kuş türü kartal. Veyahut bir memeli türü kuşun yumurtalarıyla beslenen. Bunların üzerinde yükseltilerek biriken maddeler doğada. Ve bu sonuçta insana kadar geliyor esasında. ‘Biz o suya dokunmayalım, o sudan içmeyelim’ deyip kalamıyoruz. Birincisi biyoçeşitliliği olumsuz etkilerken besin zinciri dolayısıyla da diğer canlıları karasal omurgaları, kuşları ya da daha uzun mesafelerde hareket eden memelileri ve en sonunda da insanı etkileyecek bir durum söz konusu. Bunun da sorumlusu ilgili tüm kişiler. Fırat Nehri gibi bir suyu temizleyebilmek çok zor. Bu su bütün Mezopotamya’yı suluyor. Irak da bundan etkilenecek, Suriye de belki bundan etkilenecek. O hat boyunca ne kadar ülke varsa, ne kadar coğrafya varsa, ne kadar insan varsa bundan etkilenecek.”
‘BİTKİLER, BÖLGEDEN SU İÇEN HAYVANLAR, O SUYU KULLANAN İNSANLAR TÜMÜYLE ZEHİRLENME RİSKİNİ TAŞIYORLAR’
Siyanürün yaratacağı tahribata ilişkin zaman vermenin mümkün olmadığını ifade eden Halk Sağlığı Uzmanı Onur Hamzaoğlu, “Mesela orada çok kuvvetli bir yağmur oldu ve çamur aktı. O zaman bu kirlilik çok daha hızlı olacak” diyor. Hamzaoğlu, “Sonuç itibarıyla o yığın işlenmiş toprak. Eskiden nehirlerde, derelerde, eleklerde yakalanıyordu altın madenleri. Şimdi bu özellikteki toprakların bulunduğu alanlarda çok büyük tonajlarla toprak çıkartıyorlar yer altına doğru. Ve o toprakların üzerinden altın madeni ayrışsın, kopsun diye üzerine arsenik ve yirmiyi aşkın asit püskürtüyorlar. Esas sorunlardan bir tanesi kayan toprak kitlesi doğrudan yağmurlara maruz kaldı ve böylece erozyona daha açık hale geliyor. Dolayısıyla her bir yağışla beraber aşağılara doğru kaymaya başlıyor. Yağmur suyuyla beraber de topraktan süzülüp yer altı sularına karışabiliyor. Hem yer üstü sularını hem yeraltı sularını kirletme riski yüksek. Bulunduğu yerde buharlaşma riski taşıyor dolayısıyla solunum yoluyla etrafı zehirlemesi söz konusu bu kimyasal bir zehir çünkü. O bölgedeki bitkiler, o bölgedeki bitkilerden su içen hayvanlar o suyu kullanan insanlar tümüyle zehirlenme riskini taşıyorlar” diyor.
TİZSA’DA NE OLMUŞTU?
2000 yılında Romanya’nın Baia Mare bölgesinde kurulu bulunan Aurul altın madenindeki siyanür sızıntısı sonucu 2,5 milyon insan su kaynaklarının zehirlenme riskiyle karşı karşıya kalmış ve siyanür sızıntısının Yugoslavya’ya ve Tuna’ya ulaştığı kaydedilmişti. Tizsa Nehri’nin bazı bölgelerinde ise, balıkların yüzde 80’i ölmüş, ekosistem büyük zarar görmüştü. Bakterinin dahi yaşayamaz hale geldiği nehir etrafında insanlar balıklarla beslenen nehir kuşlarını kurtarmak için yüzeye çıkan çok sayıda ölü balığı toplamaya çalışmış, geceleri dahil nehir kıyısında nöbet tutmuşlardı.